Pera ve Yunus Balığı
Güncelleme tarihi: 26 Ağu 2020

Atışları birbirine girmiş kalbimle yarelen bu akşam. Acımasız cömertliğin düşlerime dişlerini geçirmiş, ölümümü erteleyecek kadar kızgınım sana. Bana küçük cinnetler geçirtirken bir seslenişin var cayır cayır. Korkuyorum senden, bu korku öyle tatlı ki.
Bilmediğim karışıklığınla mı besleniyorum bir süredir yoksa rakı kokan teninle mi. Yokluğunla dolu bir odadayım, çıkamıyorum, yokmuşum gibi davranıyorum, her eşya ve kitap dik dik bakarken yüzüme. Yokluğunla yok olursam, arda kalan yolculukları da yok edeceğimi sanarak.
Gerçekdışısın bu sabah. Ayaklarını çekmişsin karnına, sımsıkı kenetlenmedesin kendine. Korunaklı vakıflarda büyüttüğün kalbine sordum, “Nasılsın?” “Hiç.” dedi. Saklayamadım gevrek tebessümümü, toparlayamıyorum ağzımı. Konuşan eşyaların, etrafta fink atan kokun, olanı olduğu gibi resmeden aynalar. Kafası karışmış her yaprağı ayrı bir renk papatyalar. Açılmıyor gözlerin, sanki uyanmadın, hâlâ uyuyorsun, üstümde ağırlığın. Kemiklerin batıyor etime. Didiklemeyi bırak beni. Tanrı’nın kamerasından kim kaçabildi ki. Sıradaki şarkı mutluluktan ödü kopanlara gelmeli.
Yeni doğan bebekler nasıl eliyle kavrar parmağını sımsıkı, işte öyle tutunuyorum ona. Hastalıklı korumalardayım aşkı. Telefonla aramıyorum. Sesinin tonlarını duyuyorum sokaklarda. Konuşmuyorum çünkü kemancı sağır, aramıyorum, kokusuna yürüyorum. Ağırım kendime.
Bir araya geldiğimiz gün kırılmış ,un ufak olmuş bir ayna bulduk. O dokunma dedi, ben atıldım parmaklarımdan damlayan kana aldırış etmeden. Şaşkınlığıyla çekindi, garipsedikçe geriledi. Beklediğim limanı unuttuğum, rengi mavi, kokusu mavi, sevişmesi mavi adam. İzini bulutların üstünde kaybettiğim, hafifliğinde delirdiğim.
Yalnız olduğundan ürkek, rahatına düşkün, güvenli. Üstüme düşen kapkara bir buluta yol verdi nefesi. Sen bir düş’sün kokun yayılıyor yangınlar çıkıyor ormanımda. Ama diğer tarafım, kollamakta içimi dışımı. Bu kadar severken burnuma çalan bulgurun ekşiliği endişelendiriyor geleceği.